26 Eylül 2009 Cumartesi

Kürk


Aşk
Bedeni bedene giymektir




Emre Gürkan Kanmaz

Uf


Uf oldu çocuk
Güneşe değdi

Şimdi elini
Buluta soksun




Emre Gürkan Kanmaz

Sürreal


Elleriyle resmi yarıp
Olası bir gökyüzü buldu evcimen insan
Pipoların biblolara benzetildiği yerdi şiir, ismen

. . .

Boyalar gelip gitti, renkliydi renksizliğe teğet
Zamanlar aktı, sigaralar yandı - bitti . Kül doğdu
Zordu yaratma gücü toprağa sesteş acının
Cetvelle çizilmiş duruyordu savaşçı ırmaklar

Babalar anneler ve indigo çocuklar, biraz da şarkı
Safsatalı durakları çiğniyordu şeritlerle bir
Kalplerin acelesi olacak, haklı bir sevince gebe
Virajlar, trafik lambaları, kokusu lastik zamanın

. . .

Olası bir günyüzü sundu nicedir insan
Aklın afaroz edildiği yerdi şiir, "cismen"



Emre Gürkan Kanmaz

Alkol, aşk, sonrası şiir


Aşk, yüzmek ister
Saklayıp saçlarını
Krampsız ayaklarını salıp
Suyun içine değmek

. . .

1 /

Makyaj çantasında yüzük parmağını
Unutan sevgilim ağlamak üzere
Ona bir mücevher almalıyım
Veyahut yıldız
Sonra, Farid ustayla
Akşam yemeğinde konuşalım
Ruh evini
Ama sevgilim lütfen ağlamasın
Fena halde şarap içelim

2 /

Gürleşmiş varlığıyla tanrıyı gösteren
Şiire minnettarım
Bilirim, inanmasam
Elim kalem tutmaz
Kalbimi fesleğene iğneleyen zamanda

3 /

Şimdi
Hangi vadide ay
Hangi biri çocuk, ölümün
Ben ve hangi biriyiz
Kayıp sokağı, bir ağzın ?

. . .

Aşk, pişmek ister
Ve şeker . Baharatlı . . .




Emre Gürkan Kanmaz
2009 / İstanbul

21 Eylül 2009 Pazartesi

Lütfen okuyunuz


Türkçem için . . .



Daktilomu suya tutsam
Sözcükler yıkanır mı ?

. . .

Bildiğim eski şiirde başlamış sana olan aşkım
Öylesine makyaşsızsın üstelik sivilcelerin var
Aynaya bakmaktan korkmayışın sürükleyici
Öpmek istiyorum doğal haliyle sessizliğini

Dalgın bulut inceliği saklar göz bebeklerim
Karmaşıklaşan duygudan sızan anlamımın
İçine sığınan bir mültecisin üstün başın kir
Şikayet edemem seni benden başkasına

Bir boşlukta yaşıyoruz kendini genişleten
Harflerin gittikçe çoğalıyor üstelik yabancı


. . .

Daktilomu suya tuttum
Öfkem yıkandı




Emre Gürkan Kanmaz

20 Eylül 2009 Pazar

Mizansen


Doğum nasıl bir başlangıçtır hatırlamıyorum

. . .

Vaktiyle yırtılmış bulutlar kasığından kopmuşum
İlaç kutularından sızıntılanan dinginliğiyle gecenin
Levhamdan geçmişim öyle levhaymış ki yolmuş
Annem suskun tarihini ezbere anlatabiliyormuş

Acıkmamayı öğrensem iyiydi zaman beslemiyor
Hep sesleniyor tenim hatta ağzım ses kokuyor
Kollarımdan tutuyor beni yazruağzı tanrı düşü

Üzüntü kıvamını tutturabilmiş mi tahta kaşık
İnsandan insana kordonlu geçmişin tadıyla
Kanırtmıyorum kendime lezzetsizliğin şiirini
Yazgım kuş tüyüdür dokunmuş yeryüzüne

. . .

Ölüm hangi ömrün suretidir çıkaramadım




Emre Gürkan Kanmaz
5/9/09

Mümkünse kedi


Karşımda inleme kedi
Bende yumak yok , eskidim

Tabağına koyuldum
Sulanıp zamana , koyu

Bak şimdi gözleri kış
Uykulu seramonilerimin

İstiklalden başlama
Şehirden git kir doku


. . .

Karşımda inleme kedi
Mümkünse yatağını bitir




Emre Gürkan Kanmaz

Sevdiğimin adı : Şiir !


Adın anılınca sevinirsin
Ne hoş
Şeytan gibi

Herkesin kursağından içeri girip
Doyurursun

Sonra sigara yaktırıp
Keyfe keder
Bir şarkı söyletirsin

Ya da
Çektirip götürürsün
Yollar bitmez

. . .

Yüz bin adın
Yüz bin günahın
Yüz bin telaşın vardır

Hay üzerine toprak örtülesi !
Her defası
Bir yolunu bulup

Sevdirirsin kendini

Bizler
Kadına ya da erkeğe değil
Sana aşık oluruz

. . .

Sözler ceset olup
Çürürken ağzımızda
Kirpiğimizden asılır
Çocuksu bir heyecan
Elektrik tellerine

Bayağı bir gün sonu
Üstümüz ses içinde
Yatağa varınca
Uyku tutar mı sence ?




Emre Gürkan Kanmaz

16 Eylül 2009 Çarşamba

Özetlenen


Özetlenen nedir şu hayatta
Acaba nedir nedir ?

. . .

Gözetlenen bizler soruyor sayın tanrım
Özlenen ve özleten yakası kolalı ruhumuz soruyor
Bir kır çiçeğinden gözlerimizi alamayışımız
Ve ikinci el kimseye satamayışımız
Konuşamayışımız soruyor sayın tanrım
Dilimizi yutmak istemiyoruz, bilhassa istemeyişimiz ...

Şiirde bekleyen harfleri ıslatır zaman
Sonra asarız kendini eskiten ipe
Sabah olur kahvaltıdan önce toplanması lazım hepsinin
İşte toplayışımız, tertipleyişimiz soruyor

Çocukların göğsü açıldığında içinden kim bilir neler çıkar
Terli terli lıkırdatmalar buz gibi suyu
Bunun için bile sormaya değer sayın tanrım

. . .

Peki, ne zaman sormalı bu soruyu
Yaşarken mi ?



Emre Gürkan Kanmaz

Kediler için


Sesten bir evde
Yaşar bütün kediler
Sokakta değil



Emre Gürkan Kanmaz

Gezin ( e ) mezken


Gökyüzünün sonsuz caddeleri var *

. . .

Pür dikkat izliyorum kendimi
Ve kıvrımlarını sesimin, bağrından buruşan
Uluyan kabartmaları temkinliyoruz
Düzlüğe çıkmaları vahim her birinin

Erginliyoruz yutkunduğumuz suyu
Baştan sona çiziliyorsun parşömene
Hiç bilmediğim bir coğrafyada uyanıyoruz
Sıvılaşan korkumuzda ıslanıyor aşklar çağı

Hangi kenttir küçük bir yalan taşıyamaz
Gökyüzünün eşiğine düşüyoruz ayaksız



*Güngör Tekçe / Gezinirken


Emre Gürkan Kanmaz

14 Eylül 2009 Pazartesi

Yük


Kalemin yüklü gücünü eksiltme çabasındayım
Belki bu vakit karabasanlar basar şiirin yüzüne
Hastanede, ironik cebelleşme seansındayım
Durulmaz yağmur yüzümle kızıyorum sesime

Mahvolmuş dudağın esansla yoğruluşu anlam
Pervazından sızan gölgeyle konuşurum dünya
Yüzeysel dans figürüyle başlıyorum . Yalan !
Durulmaz yağmur yüzümü siliyorum aynaya



Emre Gürkan Kanmaz

11 Eylül 2009 Cuma

Devrik


Masmavi olabilirsek doğru anahtarı seçme şansımız var
Gündüzün tüm ışıklarının bir kapıyı oluşturduğu yerdeyiz



Emre Gürkan Kanmaz
www.oezers.com

Müziksiz


Keke batırılmış çayda boğulan şekere inat
Kaşık ileri geri savuruyor öfkesini kekrece
Keman kırığı tütsüyle öksürüyor ilk sonat


Benlikten çıkarılan çatısız temalarca
Masrafsızlaşıyor ölümden insanca yaşamak
Ancak başlıyor çocuk azrailin naniği


Deniz, seviyesiz rakımın çalımıyla suskun
Kayık ileri geri savuruyor öfkesini kekrece
Yaşamdan çalınanla gülümsüyor son sonat



Emre Gürkan Kanmaz
www.oezers.com

Çocuksu isyan çözümlemeleri


1-KÖTÜ YOLA DÜŞÜRÜLEN KARPUZ KABUĞU

Mevsimler meridyeninde midye satan adamın evindeyim
Bana şunu sordu, ergin manolya çiçeğinin eğreti arzusunu . . .

1/

Açıkçası şaşırmaktan ileri kabullenmekti öpücük mavisi sezgiyi
Bildiklerim sonsuz bir ebru iken parmaklarım kırılmasın istiyorum
Yazı tahtamı karpuz kabuğu ile silmeliydim tebeşirler aşkına !

2/

Kolay olsaydı ölüm olmazdı çekirdeğin sulugöz kökünde bile
Bütünlük özünde beyaz kokarmış yün eğiren annem dediydi
Çetin kış köyü meydanında şeker kokan cesetleri koklamam

Değişimi yok sayan avluda akrepler eriyip kaybolunca
Bikinisiz erdemi kurtaracak can simidine rastladım

. . .

Kırıktı bardaklar bakışlar ve hegamonyalar . Anladım
Ki, yokoluş paha biçilmez bir korku treni turu .


2 - ÖLÜME DOKUNSAN AĞLARSIN

Aslen intihar sayılmaz bir bardak sütü bir dikişte içmek
Damlayan musluğu çaresiz öfke nöbetiyle çöpe atamamak
Paketinden sıyrılan tüyü bitmemiş dal sigaraları ve çakmağı
Parmaklarını da yakıp en uzak ülkesine sürmek ciğerinin

Aslen beklemek değildir sağduyu onmaz olanı algılamak
Suratlarımızı süratle dikine kesen çöl rüzgârının yakınında
Her tarafını kaya sanıp ufalarken gökyüzünü uçurtmasız

Aslen bir dize aşırmakla da olmuyor ben kendimi biliyorum
Size sen diye hitap edecek kadar zenci kölenin teriyim
Yani ölüme dokunsan ağlarsın bunu annen biliyor olmalı
Aslen aşık olmak ikilemine teğet geçen akli sorumsuzlardık



Emre Gürkan Kanmaz
KARŞIN / Sayı 12 / Mart - Nisan 2009

8 Eylül 2009 Salı

Haydi bakalım


Haydi bakalım çıkarın ruhlarınızı ve asın
Çardak bulursanız ne ala sadece bulutlara
Ve yemyeşil bir düşün ürünü sayılan
Sevişmelerinizi bir başlıkta toplayın

Dünyanın bütün meyvelerinden güz
Dünyanın bütün zevlerinden şarap
Dünyanın bütün seslerinden şiir
Üretmeye bakın ölüm henüz uzakken

Size kuşkusuz bir yaşam sunulmadı
İçre yalnızlıkların balçık balolarında
Düşmenin matemetiksel bir sevda
Olduğu bile anlatılmadı bu boşlukta

Sizler kağnı hızıyla çoğalmadınız
Evler vardı bahçeler ve gün ışığı
Akla ne geliyorsa bir somun günah
Elde var sıfırcılık öğretiliyordu

Pekala iş yoktu savaş vardı çetin
Göğüs kafesleri deliniyordu ayinle
Anneler ayağının altında arıyordu
Ağzı süt kokan emir erlerini


Soru sormaktı bütün mesele
Cevap alamamaktı kırgınlığınız


Haydi bakalım gösterin cesaretinizi
Papatya yapraklı yaşam bir oyundur
Haydi bakalım tavşan deliğinden çıkın
Güneşi tanıyabiliyorsanız şanslısınız



Emre Gürkan Kanmaz

Salata


Yavan bu elim
Yavan bu gözüm
Yavan bu tenim

Yanan dilim
Susan düşüm
Bilen sözüm

y a v a n

Ancak sen olursan

Sofradaki tabakta
Salata oluruz


Emre Gürkan Kanmaz
2007/Edirne

4 Eylül 2009 Cuma

Tavsiye midir ?


( Karamel tadında rüzgar bulmalı
Önce uçmalı
Sonra uçmalı . . . )


Bulutları cigerine çekerken dikkatli ol !

Yutma ve öksürme !

Akarsuların uyuduğu yere gitme !

Sıkılırsan seslen !


. . .


Korkarsan gülümse !

Bütün herşey kaybolur ,
Bütün herşey başlar ! . .



Emre Gürkan Kanmaz

Sevdim


Yaradılanı sevdim
Yaratacağı için

. . .

Bir göl sızıntısı bu kalpte
Lağvedilen aşkların çentiğini
Atmaktan yorulmuş bir kedi var
Oysa o kadar büyümüş
Kafatası basık zamanın elinde
Düzenli düzensizlik

İncecik sabahın eti göründüğü apaçık .
Çorbama ufaladığım uykusuzluğumu
Afiyetli yutmakla meşgulum
Düğün alayı beynimin
Silahlarının çalındığını
Şiirlere geçsinler

Biliyorum
Ölmek istesem yüzüm tutmaz
Çünkü güveli patiskayı küçümsedim

. . .

Ve hikmettir / Yaradılanı sevdim
Yaralanandan ötürü



Emre Gürkan Kanmaz

2 Eylül 2009 Çarşamba

Gömgök


İçesi gümüş bu evrenin . Metalik sesinle değ !
Obusları , üfülükleri , anlat biraz kamçıkuyrukları
Saçı taranırken şiirin , yüzlerine kolonya sür !

Çünkü . Biz yaşlıyız . Karıncalar taşır yüklerimizi
Emdirir memesinden çağ . Taşırana kadar an
Doymayız . Acıktırır . Yine de severiz dertlerimizi

İçesi gümüş bu evrenin . Metalik sesini boğ !
Bombok halimizle gömgök düşleri öpüyoruz
Ardımızın ; melfuf kaderimize , teğet geç kafsiel ! . .

. . .


Emre Gürkan Kanmaz