27 Şubat 2008 Çarşamba

Aşık köfteler


biliyorum
herşey imge olur istesem

guano bile
zifir bile
tanrı bile
ölüm bile

mesela
tabakta duran üç köfte

ben istesem
çatala aşık olurlar

Emre Gürkan Kanmaz

24 Şubat 2008 Pazar

Düşünen bisküviler ve eriyik kalbim


Düşünüyorum.
Her zaman yapmadığım birşey bu.Her zaman düşünmem,akışına bırakmayı yeğlerim zamanı.Tutamayacağımı,hapsedemeyeceğimi,hükmedemeyeceğimi bildiğimden inceden inceye teslim olmayı kabullenmek daha az zarar verir bana.Huzuru istememden olmalı bendeki mutlak teslimiyet hali.O zaman düşünürüm kendimle alakalı olan herşeyi.Zengin olmayı düşlerim çoğu zaman,istesem de tüketemeyeceğim,harcasam da bitiremeyeceğim zenginliği düşünüyorum.Maddiyatın bu dünyada huzur getireceğine inanlardanım.Bu düşünce birçoğumuz tarafından sa.ma bir düşünce.Ne mantıklı ki bu dünyada,ne gerçek ki,ne olurunda tastamam?Neresinden bakarsak bakalım bu dünya illa bir yerinden fire veriyor.Tastamam olmak istiyorsam,illa bir yerimden şişip patlıyor,şeklimi bozuyorum.
Yazı masamda duran bir tabak bisküvi de düşünüyor mudur acaba?Hisleri var mı karbonhidrat halkının?Direnme gücü var mıdır tükenmemek için?Ya günün birinde isyan ederlerse kaderlerine?Ne zaman bisküvileri düşünsem kalbimin eriyip yokolduğunu hissediyorum.Ellerimle bir fincan limonlu çaya batırıyorum kalbimi,eriyişini hissediyorum damarlarımla birlikte.Tavşan kanı oluveriyor birden kendi halindeki fincanlık limonlu çay.İçmeye kıyamıyorum,kalbim sindirilip gidecek midem tarafından çünkü.Yine eksik olacağım.
Zamansız bir yerde olmayı çok isterdim,birşeye direnmeden huzur içinde varlığımı sürdürebilmek,başımın içinde tasa trafiği,uyarıcı lambalar,işaretler,şeritler olmadan.Hız limitini sadece ben ayarlasam hayatın,olası kaza ihtimaline hazırlıklı olmasam,bir fincan limonlu çay içsem direksiyon başında.Es kaza ayaklarıma dökülene kadar çay,ayaklarımı hiç pedallardan çekmesem...
Hiç bir zaman hayalimdeki gibi bir şöför olamayacağım,yazar olamayacağım gibi.Sürekli düşüneceğim belki de,akışına bıraksam da belki sürekli hız yapmaktan korkacağım,mülayim görünüşlü bisküvilerden de tabi.

Çünkü huzursuzluğumla henüz yeni tanıştım.



EMREGÜRKANKANMAZ
25/12/07

İnsansız zaman


Temiz,tertemiz bir kağıt,beyazlığı kamaştırıyor gözlerimi.Az önce uyandım.İki-üç zeytin,bir dilim kepek ekmeği,iki dilim domates ve bir fincan limonlu çay kahvaltım sayılır.Tam olarak doymadım ama sigara içebilmem için midem yeterince dolmuş olmalı.Çekyata uzandım bir kez daha.Elimde yadigar bloknot ve temiz,tertemiz bir kağıt.Neler yazarım kimbilir,ne anlatırım?
Yarın yılbaşı galiba,o kadar uzun zaman geçti ki işten çıkışımın,işimin olmayışının.Zamanı bile unutmuşum.Normalde olsa;günlerin,saatlerin hatta dakikaların bile hesabını yapardım.Sabah işe kaçta gelinir,kaçta çay ve yemek molası verilir ve akşam kaçta paydos edilir,herkesten daha iyi bilirdim.İyi bilirdim,çünkü herkesten daha çok eve gitmeyi isterdim.Çalıştığım işyerinin bulunduğu semt evime oldukça uzaktı.Otobüsle kırkbeş,bilemedin bir saat,tramvay ile en fazla yarım saat mesafe uzaklıktaydı.Ama yine de bana göre oldukça uzak.Her günkü rutin yolculuklarım ömrümden harcardı,bunu da iyi bilirdim.Ama yine de hastalıklı bir zevk alırdım rutin yolculuklarımdan.
Nedense insanlarla fazla haşır neşir olan biri değilim.Anlatacak bir şeyim olmadığından mıdır yoksa dinleyecek kulaklarımın olmayışından mıdır,sürekli insanlardan uzaklaşmayı,asosyalleşmeyi isterim.İnsanlara kendime güvendiğim gibi güvenemeyişim de olabilir hastalıklı bir zevki yaşamama sebep.Yolculukları da belli ki bu yüzden seviyorumdur.İnsanların arasında insansız bir zamanı paylaşıyor oluşum biraz absürt olsa da benim hoşuma gidiyor.Herkes benim gibi mi düşünüyor,bilmiyorum.
..........
Sabah,beş yaşında afacan bir çocuk gibi,yumurta ve süt kokulu nefesiyle yüzüme esnerken çıkıyorum yola.Önce uzun bir caddeyi geçiyorum,ağır aksak.Olmayan kulaklarımda olan kulaklıklar pek yeni.Katı halden sıvı hale geçen notalar beynime akıyor.Elimde sönmeye yüz tutmuş izmarit.Hafif bir sinirle şapkamı düzeltiyorum.Rüzgar saçlarımı taramaya ısrarlı.Ama gözlerimi kaşındırıyor bazen,hoşnut olmuyorum.Kaldırımda benimle birlikte yürüyen zamansız insanlar ya da benimle birlikte kaldırımda yürüyen insansız bir zaman.Ama hangisi gerçek,kestiremiyorum.Arabaların kornaları,simitçi-biletçi-dilenci nidaları karışıyor beynime akan sıvıya.Sıvı ha kirlendi kirlenecek,acilen arıtılması lazım.Adımlarımı hızlandırıyorum,arada bir kaldırımın çıkıntılarına çarpıyor topuklarım.Dilimde çatallı bir küfür ve sonrasına,"Git başımdan lanet şeytan!" diyorum.
Otobüs terminaline vardığımda,kırağı çökmüş yolcu durakları çarpıyor gözüme.Su birikintileri çimento gibi kıpırtısız.Ayağımın dibine bir kuş tünüyor.Su içmek istediği her halinden belli,yoksa yerde duran kırıntıları görmezden gelmezdi.Montumun cebinden çıkardığım pet şişenin kapağına bir kaç damla suyu damlattığım gibi şirin misafirime sunuyorum.İlkin benden korkmuş olacak,kanatlarına salık verip uzaklaşıyor yanımdan.Gülümsüyorum ve kapağı, aşınmış kaldırım taşına bırakıyorum.Çok geçmeden şirin misafirim çıkageliyor,adımları ürkek.Kaçamak bakışlar fırlatıyor bana,ben oralı değilmişim gibi başımı bilet gişesine doğru çeviriyorum.Bir gözüm kapakta halen.
Ve nihayet,suyunu yudumluyor kanatlı misafirim.Tekrar gülümseyerek otobüse binmek için sıraya geçiyorum.Canım fena halde sigara içmek istiyor.Otobüse özenmiş olmalıyım,otobüs bir evin bacasına özenmiş olmalı tüttürüyor dumanını.

..........
Vakit epeyce ilerlemiş,saatime bakmak aklıma gelmese gecenin bir yarısı olduğunu anlamayacaktım.Bu günlerde hava erkenden kararıyor burada.Saat altı gibi İstanbul bir bir yakıyor ışıklarını.Sokaklarından,evlerinden,taşıtlarından ışık seli akıyor,gözüme daha bir eli yüzü düzgün gözüküyor şehir o zaman.Gündüz gözüyle bakarsam şehir yine aynı şehir.Kirli mi kirli,pasaklı mı pasaklı.Sokağa çıkıp alelade yere baksan,neredeyse üç-beş adımda bir bir çöp yığını,balgam kurusu yeşillik,bazen de kedi-köpek dışkısı.Yani ne ararsan var,bu temiz,tertemiz kağıda sığmaz anlatmaya kalksam.Anlatılmaz bu şehrin kirli yüzü.
Artık ne zaman yeni bir işim olur,bilemiyorum.Çalışmayı hem istiyorum hem istemiyorum.Korkaklığımdan,beceriksizliğimden,bitkinliğimden değil çalışmayı istememem.İş yerinde yeterince anlaşılamamam,fikirlerimi net anlatamam,verilen işe doğru şekilde adapte olamamam sıkar beni.Çünkü beden gücüyle yapılan işlerden oldum olası nefret etmişimdir.Ben isterim ki bedenim yan gelip yatsın,beynim çalışsın.
Yapacak çok şeyim var benim,söyleyecek çok sözüm var,yaşayacak çok aşkım,çok mutluluğum,hüznüm var.Gidecek çok yolum,terkedecek çok limanım,üzeceğim çok sevgilim var.Biliyorum,ben ne kadar anlatmak istesem,bu temiz,tertemiz kağıda sığmayacak.Hayallerimle kağıdın ömrünü mahvetmek istemem.Dünya yeterince karışık zaten,yaşam yeterince çetin ceviz.




EMRE GÜRKAN KANMAZ
30-31/12/07