30 Kasım 2009 Pazartesi

Kaybolma seansı


Bahaneler çatışması kaleme alındığında anlıyoruz
Geçerken anıdan zaman beraber öksürüyor bizimle
Hastalıklardan toplanan sırları işaretleniyor hayatın

Kaybolma seansında nasıl ağaçlar dimdik ayaktadır
Ve nasıl bir Atatürk portresi çoşkusuyla gülümser
Kalbimizin parsellenmiş tarlasında gül benzeri sevda

Hoyratsak bilmeyiz anlatanlar olur çocuksu yanımızı
Sarkmışsak üzüme özenen sabitliğimizi saklamalı
Bir tren gibi suskun aynı zamanda gayet acele eden



Sonra insanlığı anlama telaşında ömür sonlanacak




Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Wojciech Grzanka)

25 Kasım 2009 Çarşamba

Seçim


Köyün muhtarı gibi ölüm
Hizaya getiriyor dağı taşı
İnsanları
Zamanları
Üstelik her seçimde
Yine o seçiliyor



Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Natasha Barabasha)

Brutal


Şık dudaklar şık ruj şık zamanda
Sık bir kayboluşu öper izninizle
Ellerinizi çizecek kadar sıcaktır bir çiçek
Ya da bir ezberdir onun adı çiçekten ziyade

Herkes nereye gidiyor yolun sonu başlangıç
Kırlangıç fırtınası bir film adı ve kaldırımda sürü
Bozulmasın büyü hayatlar kandırılmalıdır
Kanamalı bütün öykülerde ölüm bir kaza süsü

Bık dediler bana bıkmak neden bağımlıyım
Bir seferlik yalan duymazsam çatırdarım
Bizim düzeyimizde her günah uzaylı
Tanrı karaborsacı değil insana inanırım

Sev terket basitçe yaşamaklardan
Gömleğe bedenler sığdırmaklardan
Yağdırmaklardan göğün kesif nutkunu
Bi'haber biri olarak kıyaslıyorum sırrı




Ya
Zık ki şiir haberdar olanlardan




Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Gundega Dege)

Hiç kokusu


Aklını kaşı
İyice kaşı
Tırnaklarına bulaşan kokuya aldırma ..!

. . .

Kekeme bir hisle fışkırırken yeryüzüne
Elbet örselenmiş bir fikrin olmalı bu koku

Yoksa hiçliğin
Sebepsizliğin



Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Michael Hynes)

22 Kasım 2009 Pazar

Uyku meselesi


Sessiz ve sıcak bir buzulun üstünde uyuyor zaman
Bu uyku derin bir cebelleşme sanki
Solundan kalkacağını düşündüğümüzden
Dürtmeye korkuyoruz





Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Mário Azevedo)

Anlamı yazmak


Boğuk sese çarptım
Gölgesizdi yağmur

Parmaklarımı söktüm
Tırnaklarımı
Kalemimi yutacaktım
Yine de yazdım

Boğuk bir sesti yüzün
Bana çarpan



Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Ivana Vostrakova)

Ek nüsha


Ahmet Ada için ...

Acının yaşı yoktur *

. . .

Ben de biliyorum

Benliğim çağımızın
Ellerim ve kalbim
Buzlu ve likörlü
Akşamüstü : Yangın
Sözsüz ikmale bıraktı
Beni tanrım
Sonunda acıdan
Gün aldım

Kırçıl nüansları ekleyerek günceme
Bir tren garı gibi kalabalık gözlerim
Ağlıyorum insanlar bu susuzlukta
Zenginlik taslıyorum yani sizlere
İşte telaffuzu zor bir isim gibi ölüm
Sıkışan sesimi harfler arasında
Bırakmanın hüznünü ve
Bir dün gibi hatırlıyorum halimi

Ne bitkindim
Ne noktalı
Bir nefeste okunabilen
Ne cümleydim ama !
Şimdi dilimi sürterek rüzgara
Cezamı çekiyorum

. . .


Emre Gürkan Kanmaz
* Ahmet Ada
(Fotoğraf : Mehmet Akın)

25-26/10/09
Düzelti : 22/11/09

21 Kasım 2009 Cumartesi

Çoğalmanın şiiri


Çoğaldım ölüm
Artık işin zor

Çoğaldım evet
Ağaçların dalları
Yaprağın damarları
Yokluğun zamanları

gibi
çoğaldım

Bir çocuğun
Gök gürültülü yaşamında
Uçurtmadan korkusu gibi

Bin değil
Yüzbinim artık

Yani
İşin çok zor ölüm



Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Chan Chen)

19 Kasım 2009 Perşembe

Raks ve aşk ilişkisi


İnsan sevmeden yapamaz
Bu onun yokluk sebebidir

. . .

Sevince insan
Mutlu olur
Ayrıca bu insan
Bağlar karalar da
Karalarda dolaşır
Arşa çıkar
Suda boğulur
Kendine gidene kadar
Yer içer güler

Gün başa döndüğünde
Soru sorar bir de
O an tanrı varsa karşısında
İlkin o'na
Der ki ;
Bi daha geleyim
Ben şu garip dünyaya
İzin ver
Şarabı ve aşkı tadayım


Yani insan
Döngüsel bir yanılsama olduğuna
Uyanmadan
Zaman bitmesini en iyi bilendir
Tıpkı
Eski ve mayhoş bir şarkı gibi

. . .




Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Ahmet Gürses)

Vagonlar


Vagonlar boşalıyor geceye
Sürüyorum raydan ayaklarımı yüzüme

Bunu yapabiliyorum
Şiirde var bu
Yoksa neden yazayım

Vagonların içi erzakla dolu
Şarapla tütünle
Bir garip muhabbetle
İnsanlardan gelen
Garip bir içtenlikle

Oysa evde
Ağzına kadar boşluk



Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf :Mehmet Akın)

Önce, sonra seviştik


Avuçlarını soydum önce
Başka eller ufalandı durdu

Saçlarını soydum önce
Sudan bile kısanıyordum

Gözlerini soydum önce
Tatile çıktı bütün aynalar

-Sesini de soydum-
Ağzını ve dilini soydum
Pak türkçeyle gülümsedin

En son kokunu soydum
Sen ki güllerin anavatanı

. . .

Y a n i

Sonra seviştik


Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Massimiliano Uccelletti)

Pazen etek


İzin ver ,
Göğsünün eşiğine kalbimi sereyim . . .


Saatlerimizi ayrıştırıp zamanı tadalım bence güzel olur
Bulutların kalkış vakti bavullarımız hazır suyumuzu yemeğimizi bitirip
Bir yolun nereye uzadığını görüp gösterelim olmaz mı
Belki ardımızı doldururuz insanların yıldızların tümüyle


Bu yalnızlık çok sıkı kaşındırıp duruyor boğazı dar
Renklerin renksizliğiyle bitirilmiş al istersen kendin bak
Devinim eksik dersen onu da düşünmeli sincaptan başlayalım
Belki oldurabiliriz şaraplık üzümlerin temize çektiği çekirdeği


Kendini boşaltma kaba kendimi çoğaltarak sevişelim
Ama önce düğmelerini çözelim heyecanımız pazen etek




Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf: İlker Gürer)

17 Kasım 2009 Salı

Sevgili panda, sevgili bambu ve üryan


Sevgili dünya
Her sabah hoş geldin diyor
Acıya
Ve her akşam
Yatıya kalıyor bu misafir
Eşitsizlik gibi bölünürken zamana
Kastımız, sabit fikrimiz
İzliyoruz bir film gibi çığlıkları
Bir tarafta ise pandalar bambularıyla yorgun
Çünkü islenmiş bir anı gibiler artık
Aldığımız nefesin çıkarcılığını öğrendiler
Umulsun ki yeşillikte bir yerde ölelim

Sevgili tanrı
Bilinmesi gereken
Bildiğimiz kadarı
Mutlu mudur bellek
Betonlar altında
Suçlu mudur
Kurşun gibi çaba
Sanki değil
Sanki değil


Yırtık gözlerin dikişleri üryan
Kalbin olduğu yerde toplanıyor
Çürük ilham
Haydi teknoloji
Bitir hikayeyi
Kapansın tüm kitap kapakları
Masallar kutulansın
Çünkü kulaklarımız kayboldu
Nehirde
Nehir demişken
Sade kanlı
Sade masraflı bir nehir
İnsanlık adına
Akıp gitsinmiş

Sonra sevgili insan alıyor sırayı
Aslında başlangıçtan
Düşünceden
Önce gelen insan
Bir gezegeni yiyiyor
Sigara altı
Panda mı
Bambu mu
Yaşam mı
Üryan mı
Hepsi
Unutulacak
Unutturulacak

Sevgili panda, sevgili bambu
Ve üryan
Bir şiir konusu
Size ithaf edilsin anlam
Elimden gelmez kahramanlık





Emre Gürkan Kanmaz

16 Kasım 2009 Pazartesi

Kedilere gereken saygı duruşu


Öptü beni kedi : Nefesi sokak

. . .

Taşları sayar adım geçerken zaman
Köşeleri kemiren bakışlarıyla sustular
Onlar bir dünya kedi ve hepsi de bıyık
Bir miyavlama sesine yıkılırdı binalar

Nasıl bir hırlamaysa eksileni yazıyor
Açlık penceresinden sarkan ayıpları
Sobanın gerisinde üşüyen düşlerin
Peşine sürükleniyor oluk oluk soluk




Emre Gürkan Kanmaz

9 Kasım 2009 Pazartesi

Detone isyan


Kesik uçlu duamla kalakaldım
Oysa tamamlardım ağlayabilsem

. . .

Zamanlardır sersemleten mavra esasen
Nereden başlarsan dibe büyüyenlerden
Suların karekökünde nefes alabilmeli
Bir bakıma ödül olur karar verebilsem

Ne aşkı paşam ne sümük ne salya
Ne balyası taşır bu astarsız cepler
Sert bir iklim yuvarlarken dünyamı
Nasıl açacak kalbimde şu açelya

Detone bir isyan kulak zarına iz
Çok temiz bir karanlığa çetele
Tanrı deftere işlerken hesabı
Kaçabilir miyim ki içerime



Emre Gürkan Kanmaz

Bu yaşam


Bu yaşam
Tuşlamak için
Bir düşünceyi
Harfleri
Dillemek için
Öpmek için
Bir alnı
Bir alanı
Susmak için
De
Olabilir
Bu yaşam



Emre Gürkan Kanmaz

3 Kasım 2009 Salı

Fonetik


Sunulan bir kokuda
Çizilen parşomenin geçmişi
Şiire dokunduğunda uyumalıyım
Vakit henüz embryo yağmur . . .


1-

Susulmuş kentlerin üzerine devrildim
Ben daha çok gidecektim, ben daha
Ben daha sütünü sağıp yoksul tanrıların
Sokağımın mihenk taşı kedilere içirecektim

Af bu, pipetler batırıldı gölgeme
Bacak arasını diktiren düşüncelere dalmıştım
Ben daha çok öpecektim, ben daha
Ben daha sesime çekirdeğini bölecektim elmanın


2-

Buruşmuş karanlıkta bakışırdık leylakla
Bir ampulün patlayışıyla bahçeyi unuttuk
Tül-perde ne varsa al-beyaz hizaya geçmiş
Sanki sarhoş-sevişmiştik çiçekçi dükkanında

Alternatifiydi ölüm aynalar kırmanın
Ben daha çok korkardım, ben daha
Ben daha perspektifi sindirirken etime gençtim
Baktım, ufkun kozasını yırtmadığını gördüm


. . .

Sunulan o kokunun
Çizilen parşomeni saklayışı
Şiire dokunduğunda uyumalıyım
Uyanırsam bir düşüm olur anlatacağım . . .




Emre Gürkan Kanmaz
Temrin Dergisi / 19 / Kasım 2009

1 Kasım 2009 Pazar

Biz ve bizler


Bizden bir şeyler söyle lütfen tanrım
Bu kırçıllıkta bu boş kafayla
Medet ummayalım

. . .

Yardım çağrıları siren sesi artık buralarda
Kimseler duymak istemiyor kendinden kopanları
Soranları asıyorlar kuşlar gökyüzüne
Sallandırıyorlar palazlanmış türlü fikirlerimizi
Bizi bitiriyorlar tanrım . . bizler

Anne kutup ayısı sütü bu beyazsızlıkta nerden bulacak
Yavru bitkin yavrunun yüzünde beliren günahın anakarası
Ki onun değil neyse ki
Ki onun olsa masum olurdu kendini kopyalayan günah
Ama değil
İnsanı kendine benzettin tanrım
Özel hissettik ruhumuzun her yanını

Şimdi madalyon gibi zamansız dualar
Tarihin kokusunu çekmiş üstüne mışıl mışıl uyuyor
Bir kulağın diğerine borcu var çekler karşılıksız
Kalbi hiç saymıyorum
Hayat kadınına benzettik biz de
Senden aşağı kalır mıyız
Sen iyiyi
Biz kötüyü baz aldık
Kaldırımları parselledi oksijen sevdalısı kanımız
Ki hayat kadınları masumdur aslında

Para para para dendi sürekli
Açtığı yara değil
Bu boyuna süren kepazelik meltem gibiydi
Ürperdik ama üşümeyi beceremedik
Savaşların karşı konulmaz cazibesine kapılanlar da oldu

. . .

Daha kolay anlatılır upuzar liste
Ama madem kısası makbul
Var gerisini sen anla tanrım




Emre Gürkan Kanmaz
Anafilya / 101 / Kasım 2009