21 Aralık 2009 Pazartesi
Tetik şeker
Ateş edesi var geçmişin
Saymak istemiyoruz
Ruh deliklerini
. . .
Kirlendi bez
Sildi aklımızı
İs doldu
Dahası
Bunaltıcı
Buz sıcağı
Soydu
Ve oydu
Pişmanlık
Keşke
Keşke olmaktan
Öldü asıl
Bir yandan
Köpürürken Aras
Korktu
(Yıkansa
Geçmez
Demiştir)
İnsanın
Yatacak yeri olmadığı-
Doğru mu ?
. . .
Geçmişin ateş altında
Zamanı suçluyoruz
Ne güzel
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf :Wojciech Grzanka)
15 Aralık 2009 Salı
Anne şey ...
Sus payı
Bir feryat : Portakalın sivilcesi patladı
Sürdüm elime yüzüme , koktum geceye
Bıçak , bileyen gözüme değdi . Su yankısı
Bir gazel : Pencere macununu bile sever zaman
Kaç kişi çeker , kurtaramaz marduk dilimi
Potalarca ölüp , posalarca bezenenim . Yalan
Bir resim : Kuyruk acısına soyunandır güzel
Burun kıllarından tanırız evhamlı çekirgeyi
Harfi harfine tenimizdir , şiirin . İsterik ecel
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Maya Altınorak)
Etkiler
Sesin düğmelerini çözersen eğer
Göğsünde koca bir yarık görürsün
. . .
Pınarların , hakikatların elekten geçtiği
"Sıcacık çorba tüter , sevincinden ağlarsın " zamanı
Şiirin köşebaşları tutulur , kedileri toplanır
Ve hep bir ağızdan insanı oluşturmanın hazzına varılır .
Evreka ! Ben şimdi çakmak taşlarını yerken
Buldum resmini ruhun
Işıklı kelimelerin yontulduğu tanrıda yüksünen .
Bir tabu , çocuk naniği evrenin
Masa başı işini geciktiren şairdir . Anlaşılır . . .
Top mudur , tüfek midir aşk ,
Boyuna vurulalım , kanın gölgesine kanalım ?
. . .
Sesin düğmelerini çözmezsen eğer
Göğsünün , gizlediğin yarığı görürler
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Daniel Ross)
Gizli resmin tasviri
11 Aralık 2009 Cuma
Bunlar olmalı mı gerçekten ?
Öptüğünde dudağı bir tarafımı
İşte o tarafım böğürtlen kokmalı !
. . .
Sokmalı
Beni
Yerin dibine
Güneşten kopma
Bakışları
Bilmemnesokağındadizlerimdentutup/alaşağı
Tamam olmadı vurmalı
Namluyu tıkmalı ağzıma
Tutkalla tutturmalı
Ömrümden başlayıp
Tutkumda sonlanıp
Bir duvara
Sonra öbürüne
Büstleri kıskandırmalı
Herkesin içinde
Çocukmuşum gibi
Kıyasıya azarlamalı
Ağlamam gelene kadar
(Çişim gibi)
Bağırmalı
Yetmez bilirim
Tokatlamalı da
Ben kimseziler yurdu gibi çokçayım
Herkesi barındırır bu köhne aklım
Tek çare eğer buysa
Kapıya kilit vurmalı
Kapatmalı beni
. . .
Sevdiğine inanırsam
O zaman adına aşk denilen eziyete
Katlanmalı !
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Yuri Bonder)
Yalan tabi
Suları sözlemek
Ses nasıl yenilir ?
Dövüşmek gerekir sesle
Yendiğimiz vakit
Şiire varılır
. . .
Bütün pizzanın dilimlenişinde kokan ses
Her ne kadar cazip gelse de kulağa
Tadının bozulduğunu saklamaya çalışır
Bir dalga kırılırken güne mesela
Bir otobur heyecan demlenirken makilerle
Gürültülü yüzünü istesek unutabiliriz
. . .
Nakavtı gerekir sesin
Yendiğimiz vakit
Lokavtımızdır
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Seth Siro Anton)
8 Aralık 2009 Salı
Kaçın ordan !
Kaçın ordan
Gürültü geliyor, gürültüyle
Mordan
Bir çiçeğin tenindeki kordan
Kaçın ve saklanın
Çağrılmayın karakoldan
Akordeonları boğan siz olmayın
Gemilere binin
Gondollara
Kaçın ordan
Kaçın ordan
Şiir amaçlı, sırma saçlı
Sevgiliniz yoksa sebeplenin köşesinden
Şosesinden anlayın kentleri
Kavrulmuş ciğer yedirin biblo kedilere
Lütfen
Kaçın ordan
Betonlara sincapları yalvartmayın
Ağaçları sallatmayın ilkokul resimlerinden
Bir yordam bulun
Kuşların patentini alın soluğunuz için
Tanısın bulutlar insanları, insanlar gökkuşağını
Çalımlı yıldızları, sulandırılmış akşamları
. . .
Kurdan ve kuldan anlayan perileri toplayın yemek masanızda
Kar maskelerini gaz maskeleriyle karıştırmayın ayazda
Ve bilin ki küçük çocuklar sadece sakız çalarlar
Kitaplardaki yazılarda
. . .
Kaçın ordan
Gürültü geliyor, gürültülü
Hal değiştirebilen zamandan
Kaçın ve saklanın
Emre Gürkan Kanmaz
Temrin Dergisi / 20 / Aralık 2009
(Fotoğraf : Magdalena Wanli)
3 Aralık 2009 Perşembe
Ellerimde kalbim
67
1 Aralık 2009 Salı
Tahta kuş
Rüzgârın etine batıyor kuşlar
. . .
Dikine kesiliyor günce, uçurum kenarında
Birbirinden yaralı hesaplaşmalar var orada
Süzülmüş düşünceler ağırlaşıyor betimde
Ölüme dokunma yetim kuşlara söverken
Antika kokusuna susmuş bir gökyüzünü
Kim ne yapsın hangi şiir koynuna alsın ?
. .
Bu yüzden dişilenen yüzüm yıkanıyor
Bu bulutlardan ödünç aldım gülüşümü
. .
Masaya inat kargaşada bulunuyor sözler
İç içe geçmiş binbir anlamlar mandallıyor
Kanatların cilalanışını yazıyorum ellerimle
Ben misal yarasa olmasaydım uçacaktım
Öylece upuzun sürecekti dünyada zaman
Dönüşülmeyecekti cesaretlenip bir tanrıya
. . .
Kuşlar uzanıyor rüzgârdan ete
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Keith Taylor)
30 Kasım 2009 Pazartesi
Kaybolma seansı
Bahaneler çatışması kaleme alındığında anlıyoruz
Geçerken anıdan zaman beraber öksürüyor bizimle
Hastalıklardan toplanan sırları işaretleniyor hayatın
Kaybolma seansında nasıl ağaçlar dimdik ayaktadır
Ve nasıl bir Atatürk portresi çoşkusuyla gülümser
Kalbimizin parsellenmiş tarlasında gül benzeri sevda
Hoyratsak bilmeyiz anlatanlar olur çocuksu yanımızı
Sarkmışsak üzüme özenen sabitliğimizi saklamalı
Bir tren gibi suskun aynı zamanda gayet acele eden
Sonra insanlığı anlama telaşında ömür sonlanacak
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Wojciech Grzanka)
25 Kasım 2009 Çarşamba
Seçim
Brutal
Şık dudaklar şık ruj şık zamanda
Sık bir kayboluşu öper izninizle
Ellerinizi çizecek kadar sıcaktır bir çiçek
Ya da bir ezberdir onun adı çiçekten ziyade
Herkes nereye gidiyor yolun sonu başlangıç
Kırlangıç fırtınası bir film adı ve kaldırımda sürü
Bozulmasın büyü hayatlar kandırılmalıdır
Kanamalı bütün öykülerde ölüm bir kaza süsü
Bık dediler bana bıkmak neden bağımlıyım
Bir seferlik yalan duymazsam çatırdarım
Bizim düzeyimizde her günah uzaylı
Tanrı karaborsacı değil insana inanırım
Sev terket basitçe yaşamaklardan
Gömleğe bedenler sığdırmaklardan
Yağdırmaklardan göğün kesif nutkunu
Bi'haber biri olarak kıyaslıyorum sırrı
Ya
Zık ki şiir haberdar olanlardan
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Gundega Dege)
Hiç kokusu
22 Kasım 2009 Pazar
Uyku meselesi
Anlamı yazmak
Ek nüsha
Ahmet Ada için ...
Acının yaşı yoktur *
. . .
Ben de biliyorum
Benliğim çağımızın
Ellerim ve kalbim
Buzlu ve likörlü
Akşamüstü : Yangın
Sözsüz ikmale bıraktı
Beni tanrım
Sonunda acıdan
Gün aldım
Kırçıl nüansları ekleyerek günceme
Bir tren garı gibi kalabalık gözlerim
Ağlıyorum insanlar bu susuzlukta
Zenginlik taslıyorum yani sizlere
İşte telaffuzu zor bir isim gibi ölüm
Sıkışan sesimi harfler arasında
Bırakmanın hüznünü ve
Bir dün gibi hatırlıyorum halimi
Ne bitkindim
Ne noktalı
Bir nefeste okunabilen
Ne cümleydim ama !
Şimdi dilimi sürterek rüzgara
Cezamı çekiyorum
. . .
Emre Gürkan Kanmaz
* Ahmet Ada
(Fotoğraf : Mehmet Akın)
25-26/10/09
Düzelti : 22/11/09
21 Kasım 2009 Cumartesi
Çoğalmanın şiiri
19 Kasım 2009 Perşembe
Raks ve aşk ilişkisi
İnsan sevmeden yapamaz
Bu onun yokluk sebebidir
. . .
Sevince insan
Mutlu olur
Ayrıca bu insan
Bağlar karalar da
Karalarda dolaşır
Arşa çıkar
Suda boğulur
Kendine gidene kadar
Yer içer güler
Gün başa döndüğünde
Soru sorar bir de
O an tanrı varsa karşısında
İlkin o'na
Der ki ;
Bi daha geleyim
Ben şu garip dünyaya
İzin ver
Şarabı ve aşkı tadayım
Yani insan
Döngüsel bir yanılsama olduğuna
Uyanmadan
Zaman bitmesini en iyi bilendir
Tıpkı
Eski ve mayhoş bir şarkı gibi
. . .
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Ahmet Gürses)
Vagonlar
Önce, sonra seviştik
Avuçlarını soydum önce
Başka eller ufalandı durdu
Saçlarını soydum önce
Sudan bile kısanıyordum
Gözlerini soydum önce
Tatile çıktı bütün aynalar
-Sesini de soydum-
Ağzını ve dilini soydum
Pak türkçeyle gülümsedin
En son kokunu soydum
Sen ki güllerin anavatanı
. . .
Y a n i
Sonra seviştik
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf : Massimiliano Uccelletti)
Pazen etek
İzin ver ,
Göğsünün eşiğine kalbimi sereyim . . .
Saatlerimizi ayrıştırıp zamanı tadalım bence güzel olur
Bulutların kalkış vakti bavullarımız hazır suyumuzu yemeğimizi bitirip
Bir yolun nereye uzadığını görüp gösterelim olmaz mı
Belki ardımızı doldururuz insanların yıldızların tümüyle
Bu yalnızlık çok sıkı kaşındırıp duruyor boğazı dar
Renklerin renksizliğiyle bitirilmiş al istersen kendin bak
Devinim eksik dersen onu da düşünmeli sincaptan başlayalım
Belki oldurabiliriz şaraplık üzümlerin temize çektiği çekirdeği
Kendini boşaltma kaba kendimi çoğaltarak sevişelim
Ama önce düğmelerini çözelim heyecanımız pazen etek
Emre Gürkan Kanmaz
(Fotoğraf: İlker Gürer)
17 Kasım 2009 Salı
Sevgili panda, sevgili bambu ve üryan
Sevgili dünya
Her sabah hoş geldin diyor
Acıya
Ve her akşam
Yatıya kalıyor bu misafir
Eşitsizlik gibi bölünürken zamana
Kastımız, sabit fikrimiz
İzliyoruz bir film gibi çığlıkları
Bir tarafta ise pandalar bambularıyla yorgun
Çünkü islenmiş bir anı gibiler artık
Aldığımız nefesin çıkarcılığını öğrendiler
Umulsun ki yeşillikte bir yerde ölelim
Sevgili tanrı
Bilinmesi gereken
Bildiğimiz kadarı
Mutlu mudur bellek
Betonlar altında
Suçlu mudur
Kurşun gibi çaba
Sanki değil
Sanki değil
Yırtık gözlerin dikişleri üryan
Kalbin olduğu yerde toplanıyor
Çürük ilham
Haydi teknoloji
Bitir hikayeyi
Kapansın tüm kitap kapakları
Masallar kutulansın
Çünkü kulaklarımız kayboldu
Nehirde
Nehir demişken
Sade kanlı
Sade masraflı bir nehir
İnsanlık adına
Akıp gitsinmiş
Sonra sevgili insan alıyor sırayı
Aslında başlangıçtan
Düşünceden
Önce gelen insan
Bir gezegeni yiyiyor
Sigara altı
Panda mı
Bambu mu
Yaşam mı
Üryan mı
Hepsi
Unutulacak
Unutturulacak
Sevgili panda, sevgili bambu
Ve üryan
Bir şiir konusu
Size ithaf edilsin anlam
Elimden gelmez kahramanlık
Emre Gürkan Kanmaz
16 Kasım 2009 Pazartesi
Kedilere gereken saygı duruşu
Öptü beni kedi : Nefesi sokak
. . .
Taşları sayar adım geçerken zaman
Köşeleri kemiren bakışlarıyla sustular
Onlar bir dünya kedi ve hepsi de bıyık
Bir miyavlama sesine yıkılırdı binalar
Nasıl bir hırlamaysa eksileni yazıyor
Açlık penceresinden sarkan ayıpları
Sobanın gerisinde üşüyen düşlerin
Peşine sürükleniyor oluk oluk soluk
Emre Gürkan Kanmaz
9 Kasım 2009 Pazartesi
Detone isyan
Kesik uçlu duamla kalakaldım
Oysa tamamlardım ağlayabilsem
. . .
Zamanlardır sersemleten mavra esasen
Nereden başlarsan dibe büyüyenlerden
Suların karekökünde nefes alabilmeli
Bir bakıma ödül olur karar verebilsem
Ne aşkı paşam ne sümük ne salya
Ne balyası taşır bu astarsız cepler
Sert bir iklim yuvarlarken dünyamı
Nasıl açacak kalbimde şu açelya
Detone bir isyan kulak zarına iz
Çok temiz bir karanlığa çetele
Tanrı deftere işlerken hesabı
Kaçabilir miyim ki içerime
Emre Gürkan Kanmaz
Bu yaşam
3 Kasım 2009 Salı
Fonetik
Sunulan bir kokuda
Çizilen parşomenin geçmişi
Şiire dokunduğunda uyumalıyım
Vakit henüz embryo yağmur . . .
1-
Susulmuş kentlerin üzerine devrildim
Ben daha çok gidecektim, ben daha
Ben daha sütünü sağıp yoksul tanrıların
Sokağımın mihenk taşı kedilere içirecektim
Af bu, pipetler batırıldı gölgeme
Bacak arasını diktiren düşüncelere dalmıştım
Ben daha çok öpecektim, ben daha
Ben daha sesime çekirdeğini bölecektim elmanın
2-
Buruşmuş karanlıkta bakışırdık leylakla
Bir ampulün patlayışıyla bahçeyi unuttuk
Tül-perde ne varsa al-beyaz hizaya geçmiş
Sanki sarhoş-sevişmiştik çiçekçi dükkanında
Alternatifiydi ölüm aynalar kırmanın
Ben daha çok korkardım, ben daha
Ben daha perspektifi sindirirken etime gençtim
Baktım, ufkun kozasını yırtmadığını gördüm
. . .
Sunulan o kokunun
Çizilen parşomeni saklayışı
Şiire dokunduğunda uyumalıyım
Uyanırsam bir düşüm olur anlatacağım . . .
Emre Gürkan Kanmaz
Temrin Dergisi / 19 / Kasım 2009
1 Kasım 2009 Pazar
Biz ve bizler
Bizden bir şeyler söyle lütfen tanrım
Bu kırçıllıkta bu boş kafayla
Medet ummayalım
. . .
Yardım çağrıları siren sesi artık buralarda
Kimseler duymak istemiyor kendinden kopanları
Soranları asıyorlar kuşlar gökyüzüne
Sallandırıyorlar palazlanmış türlü fikirlerimizi
Bizi bitiriyorlar tanrım . . bizler
Anne kutup ayısı sütü bu beyazsızlıkta nerden bulacak
Yavru bitkin yavrunun yüzünde beliren günahın anakarası
Ki onun değil neyse ki
Ki onun olsa masum olurdu kendini kopyalayan günah
Ama değil
İnsanı kendine benzettin tanrım
Özel hissettik ruhumuzun her yanını
Şimdi madalyon gibi zamansız dualar
Tarihin kokusunu çekmiş üstüne mışıl mışıl uyuyor
Bir kulağın diğerine borcu var çekler karşılıksız
Kalbi hiç saymıyorum
Hayat kadınına benzettik biz de
Senden aşağı kalır mıyız
Sen iyiyi
Biz kötüyü baz aldık
Kaldırımları parselledi oksijen sevdalısı kanımız
Ki hayat kadınları masumdur aslında
Para para para dendi sürekli
Açtığı yara değil
Bu boyuna süren kepazelik meltem gibiydi
Ürperdik ama üşümeyi beceremedik
Savaşların karşı konulmaz cazibesine kapılanlar da oldu
. . .
Daha kolay anlatılır upuzar liste
Ama madem kısası makbul
Var gerisini sen anla tanrım
Emre Gürkan Kanmaz
Anafilya / 101 / Kasım 2009
27 Ekim 2009 Salı
Bitmek şiiri
Ne
Biterse bitsin
Kalır külü
Bir mühür aslı
İstemsiz bile
o l s a
b e n l i ğ i n
y ı r t ı k
astarı
tutar
içini
gösterir
anlamın
Ne
Biterse bitsin
h a t ı r l a n ı r
Emre Gürkan Kanmaz
Biterse bitsin
Kalır külü
Bir mühür aslı
İstemsiz bile
o l s a
b e n l i ğ i n
y ı r t ı k
astarı
tutar
içini
gösterir
anlamın
Ne
Biterse bitsin
h a t ı r l a n ı r
Emre Gürkan Kanmaz
Sonsuzluğun
Elbet doğru
23 Ekim 2009 Cuma
Evren mavisi
Senin anaç dilini sevdim şiir
Senin
Yaşadığım yerden sıcak
kucağını
. . .
Ucu bucağı olmayan kalbinde büyüyen bizler
Katıksız iyiye doğru yol alma telaşımızın heyecanıyla
Kalem tutmasını öğrendik
Ve doğru mudur
Senin takdirini kazanabilmek için
Ölene dek çabalıyoruz
. . .
Ve tabi
Senin evren mavisi ruhunu da sevdim
Emre Gürkan Kanmaz
Ekim 2007
Kaçamak
21 Ekim 2009 Çarşamba
Saatsiz
19 Ekim 2009 Pazartesi
Armutun iyisini sayılar yer
Bir rüya görmüştüm , etkisindeydim . . .
Sayıların oluşturduğu evrenin çardağıdır şiir
. . .
1/
Şirin bir gün batımı . . .
.. Mevsimin yağlı tarafından ..
Devlet dairesinden kopmuş bir sevincin
Koşarak eve geldiğini görüyoruz
.. Taslar tastamam ..
Çözse çözse Einstein çözer
Aşkın denklemi olduğunu duyuyoruz
Ateş böceklerinden . . .
Tevekkeli dememişler
İki iki dört eder
Susmanın sudokusu bozul !
.. Kanımızda buzullar eriten inatçılık ..
Hendekler aşmamıza sebep
Öfkeyi kundaklayan tortul . . .
İnsanın başka meziyeti yok ki
Mezarları sütliman eden yanımızı sevdik . . .
Bu arada tanrı
İki ile ikinin dört edişi
2/
Otobüsün sokağa kustuğu yoğunluk
Bir şehrin kimlik numarasıdır
.. Eskrimden at binmeye uzanan zindelik ..
.. Boyalı bekar kızların yüz görümlüğü ..
.. Öksürük nöbetlerini boyayan evcimenlik ..
.. Akla sığmayan türlü mozaik ..
Hepsinin istifidir bu yoğunluk . . .
İpin maskülen kopuşunda
Işık hızı şahitlik etmeli
Sevmenin ataşeliğinde kavrulan söz
Kim bilir kaç kulağı delip geçmiştir
.. Kobaltı bile taşırır istese, gölleri ..
.. Caretta caretta'ları temizler mavisi ..
.. Bir sigaranın şişkin karnına değer
Değer yargısından türeyen parmakları ..
Hatta alıp törpüleme vakti benliğin . . .
Fışkınlar biter durmaz
Öyle ki doğanın koltuğundan
3/
Konuşmalar, anlaşmazlıklar
Trenlerin uykuya daldığı gecede
.. Sussun mu kendine bölünen gölge ..
Açıkta kaldı kıçının yarısı
Ünlem işareti ile mimli zifirin . . .
Çağdaşlığım kolaçansız
Anlam vermiyor havuz problemi
Nihayet deliliğin yırtılır
h a l i n i d i k t i m
Üstelik on para almadım / açım
Ancak bu vaziyette kaçırdım etime
Santrallerden ince iğneyi . . .
.. Aklım yara bandı bulsa iyi olur . .
Zürafaları kıskandım hep
Sesim eriyip Eyfel kulesidir
4/
Şimdi alakok ziyafeti çekiyor us
.. Kahvaltı masasında günün başlangıcı ..
.. Taze demlik taze dem taze bellek ..
Tilbidir künyesi sineklerin bilmez ki
Varı çok edecek sevimli düşünceler . . .
.. Hay aksi doygunluk .. Sen de burdasın ..
Kalaslık iç acının darasında
Midenin daralması belürgen
Ve erotizmin uyandığı bu bölüm
Dipçikleri anlatır ve mermi başları
.. "Mersi" kaşları oynar sınırcı kontesin ..
.. WC başında pisuvarlar cirit atar ..
.. Fermuar sıkıcı yüksünen evde ..
Muzu .. Kabuğunu, başka kadın soymadım . . .
Küner tadı bir hüner
O duygunun bozulması erken
Emre Gürkan Kanmaz
Ağustos/2009
16 Ekim 2009 Cuma
Yüreğim
Kara benim için büyük bir gemi
Yoksa kokun mu kokar
Deniz yerine
Yoksa ben mi yanlış anlıyorum
Kırçıl dalgaları
Yoksa kızgın olan
Siyaha çalan mavi midir
Yoksa akşamdan kalmanın
Cezası mı kamarotluğum
Yoksa sen benden sonra
Balıkları mı çok sevdin
Yoksa
Yok musun
Yoksa ne
Yoksa ne
Yoksa
Aklımı mı
Kaçırdım
Çünkü
Kara
Benim
İçin
Büyük
Bir
Gemidir
Emre Gürkan Kanmaz
Ekim/2009
15 Ekim 2009 Perşembe
14 Ekim 2009 Çarşamba
Çeşni
Bir rüzgarın üstünden geçtiği günün sonunda
Yenilir yutulur bir öfkenin çeşnisidir şiir
. . .
Her tarafına bulaştırır kuşları kalebodur teninin
Daktilolar karın ağrısı çeker kusma vakitleri
Terini tutar beş parçaya böler upuzun ellerinin
Sakindir sesinde kendini çoğaltan sosyoloji
Bilir, mahzendir unutmaya çalıştığı kemikleri
Bir kalbin eritilip çimentoya dönüştüğü düşte
Kağıt olmasın su olsun yeniden yazılsın kil
Çocukların inceldiği yerde toplansın gün ışığı
Ki yeniden sevebilelim kan kayıplı şiirimizi
. . .
Bir rüzgarın unutmayı seçtiği günün sonunda
Yenilmez yutulmaz egonun ürünüdür şiir
Emre Gürkan Kanmaz
Temrin Dergisi / 18 / Ekim 2009
12 Ekim 2009 Pazartesi
Peyderpey onurlandırılışı aşkın
9 Ekim 2009 Cuma
Renkli Şiir
7 Ekim 2009 Çarşamba
Memeleri kaşınan sevda
Pipisiz şiir
ne yapacağız bu gece seninle biliyor musun?
oyun oynayacağız
ama ilk önce
bana tek şekerli bir çay söyle
içimiz ısınsın
yıldızları beklemeden
ellerimizin arasında uzanan sihirli kelimeye inat
yıldız tozuna bulanmışlığı
öğrendik bu gün
leylak kokusunu çayın
nefes gibi çekiyor içine şiir
ıpıslak düşünde mavinin
demimiz kırmızı bir öpüş
ölümün gözlerinden narince öperek
rüzgarla yıkarken yüzünü aşk
senin gözünden bir tane
benim elimden bir tane
ne bir harf eksik ne de fazla
pisuvara nasıl işenir
bildiğini biliyorum
önce fermuarını açacaksın
ruhunun
topuklarını vurma bu gece
topraktan sesime
ilk ateşi bu gece
biz yakmayalım
Ayça Yaşıt, Emre Gürkan Kanmaz
2007/Taksim
6 Ekim 2009 Salı
Deliveren
Sezen Aksu içindir ...
. . .
Deliveren sen bir şarkısın ne güzelsin
Kulakları delen sessizliğe esaslı gönderme
Ve aşkın orta yerinde bıçaklanan zamanımız
Deliveren sen bir şarkısın sabah akşam güzel
Sözlerin var ya da yok ama söyleyeceklerin
Toplanır bu yaşam eder taze ve selülitsiz
Bir kurşundan beklenir ama senden beklenmez
Kaçıp bir yere gidemezsin keyfimi bölemezsin
Deliveren sen bir aynasın ne parlaksın
Sanki güneşin izleğimde kırılma frekansı
Radyoların hazmedilişindeki ferahlıksın da
Deliveren sen bir aynasın gördüm yüzümü
-Bir tutam da ellerin olmalı-
Sürebilsem tanrının yoluna paspal kendimi
Şelaleler şoseler ve kediler birikse şimdi
İnsanlardan habersiz kalbimi çıkarsam zuladan
Ellerimi biri tutar belki o sen olur musun ?
-Deliveren sen bir şarkısın kırılırsın
Günün birinde yorulur sol anahtarları
-Sen serçe yavrususun uçmazsan düşer gökyüzü
-Ve deliveren.. ne bileyim .. şarkısın, ne güzelsin işte ...
Emre Gürkan Kanmaz
2 Ekim 2009 Cuma
Ekim sadece bir isimden ibaret
26 Eylül 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)