18 Şubat 2010 Perşembe
Bütünsüz
Bütünlemek zamanı ...
Bir acıyı kıyasıya dişleyerek
Bir varlık meseli
Bir sözcük izini
Bütünlemek zamanı ...
Kışlayarak camları
Sızlayarak için
Sızlatarak demi
Bütünlemek zamanı ...
Evet bir bütün sayarak
Kendini ve kendini
Birileri gibi birisini
Bütünlemek zamanı ...
Kaç gün kaç asır
Koca bir sıfır ediyorsa
Nazarında yazılanlar
Bütünlemek zamanı ...
Şartların hazır oluşundan
Medet umarak yaşamak
Bir piyesi andırırken henüz
Bütünlemek zamanı ...
Yalnızlık, arkadaşlarından
Sana bulaşan bir hastalık
Bilmiyor muydun ?
Bütünlemek zamanı ...
Yontuldukça yontulan
Gökyüzünün kuşları
Sesinde tünek
Bütünlemek zamanı ...
Oysa
Bir bahar dili gibi iticidir
Bütünlemek zamanı
2007-2010 İstanbul
Emre Gürkan Kanmaz
Fotoğraf :Ryszard Tychawski
17 Şubat 2010 Çarşamba
Balığın
Atların ve ağaçların kolonisi zaman kırığı doğdu
Bir yeryüzü sallantısı duyduk , yağrağın yüzünü
Tırnak aralarına kaçan solukları küflendiren sis
Kalemler kırdı . Suları adlandırdı körpe bellek
Hayretli bir sabah gayretli güneşi kumla yıkadık
Sayım zamanı bakkalar kadar boşalan aklımızla
Bayat şarabı süzdük çakıl taşları aradık yoktu
Balığın kimliğine büründük tanrı bizi affetsin
Ve sonra çok büyük (daha) günah işledik
Ölmek istedik . . .
Emre Gürkan Kanmaz
Fotoğraf :Cătălin Băican
Yer eksikleri
Gök bir kabartmadır . Kabarsın kuşlar
Kabarsın duman yarıkları, dağdan inme ıccak demir
Accık ölsün kan kaybeden soluğumun kirlenişi
. . .
Ten ten işlenen zamanın alıp veremediği çocuklarla burda
Yüzük parmaklarında s'ilah tetikleri . . . vursalar ölmem
Haydi gömün sözünüzü, kitaplara iğneleyin çorak kimliği
Siz de varsınız torbasında, tanrının . Delinirse delirin . .
Düşmenin en basit söylemi bu gün öğle üzeri yerkürede
Ve litrelerce tenya ışıltısının kalbinizi besleyeceğinin
. . .
Savaş başlayalı bir saniye oldu, karınca bıraktı yükünü
Kasetlere teyplere soruldu rüzgarın yönü , doğru muydu ?
Bakılsaydı şiire güllerin en pahalı yakıt olduğu yazıyordu
Güneş ikiye bölünmeyi bilir, sonra üçe beşe, kırk yediye
Balıkların yumurtalarını bile kıskandıracak kopyası vardır
Ama . Balta girmemiş ormanlardan sığ aydınlığa uğramaz !
. . .
Sonra içlerinden biri somurtmayı keşfedecek, sulu içi .
Açlığın bir kabileyi yuttuğu resimde intihar edecek bellek
Bilgisayar başında ironik bir varoluşun tuşları eriyecek . . .
Mutlu olmak mı, ola ki olsun , umulsun . Görünelim
Yelpazelenen palazlı geçmişe gabardin giydirelim
Lav . Türkçesi, at gözlüğü takanlara lanet edebilmek .
. . .
Gök bir kabartmadır . Kabarsın kuşlar
Çözülsün bulutlar evi . Evet . Kilden olma keratin
Düşlerine salık verebilin kozmopolit nezaretin ! . .
Emre Gürkan Kanmaz
Fotoğraf :Radi Polgo
Köşelenmiş şiir
Birazdan kalkacakmış gibi oturma karşımda sevgilim
Ellerimi tutuşturayım sana . Isın . Oda biraz soğuk
Kabuğunu sıyırıp, bir şiire bakalım . Doğacak mı bakalım
Aydınlık yüzü olacak mı, plazanın birini camıyla yutacak mı ?
Burda çok ses var biliyorum, ayağımıza bulaştı gece mührü
Yusyuvarlak düşteyiz, kulaklarını küpelerinden ayırsan da olur
Helikopter kazasında yaralandı bulutlar, onlara ağlasak sabah olur
Bir kapı zili, ağız şapırtısı, şeftalinin kızlığı ispatladı rüştünü
. . .
Birazdan " Köşe bucakmış " gibi oturma karşımda sevgilim
Ellerimi tutturayım sana. Asıl. Düşme algılayamadığın yasa
Emre Gürkan Kanmaz
Fotoğraf :Monika Brand
15 Şubat 2010 Pazartesi
Böylece düzelmenin şiiri
Lazım gelen
12 Şubat 2010 Cuma
Pastel
Ölüm : Pastel hüzün, göğüsten ruha gündüz safarisi
. . .
Karanlıktan törpülenen zamanı tanısak
Sıkı giyinirdik, sarardık soluğumuzu - üşütmezdik -
Tepeden tırnağa güle soyunan aklımızı şımarttığımız için belki
Suçlusu biziz umut ölümlerinin
Fötr bir şapkanın içine abanan güneşle sustuk
Bar taburelerinin aldatıldığı öykülerde konaklarken
İnsanlığın sonunu getiren paranoyalar projeledik
Ve adını şiir koyduk tümcesiz ağlayışların
Doğanın bir toprak parçasından fazlası tüketildi
Önce aşk sonra kütük geçti türlü işlemden
Sıfırlamak içindi tanrıyı benliğin yoksul düzleminde
Kendimize dönmek gibiydi ufkun zar yırtığı
. . .
Ölüm : Renklerin yıkanışı, duştan çıkıp sabun kokmak
Emre Gürkan Kanmaz
KARŞIN / Sayı 17 / Ocak - Şubat 2010
Fotoğraf : ?
Maada*
Kurtulmanın vakti geldi sessizlikten
Ruhumuza giyip çıkardığımız düşleri satmalıyız
. . .
Müziğin kuytu yerinde unutulan kimliklerle
Başlayıp bir dizeye bitirmeliyiz yoksul demi
Uyluk kemiğine yağmur yağar ilk düşüncenin
ve çünkü / bildirmiştir kuşlara ölümü ve dünyanın
Bir yol haritasının orta yerinden yırtılışı olduğunu
Uykusuz ve günahsız insan refleksinin çağlayanı
. .
Maksatlar kaybolurken bir bir kalabalık sisinde
Tortuları şekillenir aşkın bir kurşunluk canıyla
Vurulması olası unutkanlık sürgününde yüreği
ve asla / harflerin kurtaramadığı boşlukta söz
Vermemeli . . .
. . .
Kurtulmanın vakti geçiyor sessizlikten
Ne çok sıra varmış soyunmak isteyen ne çokmuş
Emre Gürkan Kanmaz
KARŞIN / Sayı 16 / Kasım - Aralık 2009
* Eski Türkçede 'Gayrı' anlamına gelmekte
** Fotoğraf : Arnoldas Jurgaitis
8 Şubat 2010 Pazartesi
Karabiber olayı
Karabiber
Bir orman gibi gürken dilim ekmekte
Yağın hükmü çağlayanken bitiverir
Tabi ekmeğe karabiber ekilmez hiç
Ücra bir kimliktir karabiber
Karabiber sevilir sevilmesine ama
Ameliyat olup durulduktan sonra
Anlaşılır düşman olduğu
Karabiber demişken
Acıya ne kadar dayanlıklı olduğu
Düştü aklıma
Nemrut dilimin
Ağız dolusu konuşmak
Hala yaşıyor mu gezegende
Hala martılar uçuşuyor mu
Urumeli hisarında pespaye
Bilmem ki
Karabiber
Hayatın her halini unutturan öykü
Bir de taze çekilmiş yönü var
Kokusu tadı kabaran göğsü
Var oğlu var işte daha kurcalamam
Ki karabiber hiç ekilmeyecek ekmeğe
Biliyorum
Emre Gürkan Kanmaz
Fotoğraf : Anonim
7 Şubat 2010 Pazar
Turuncu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)